Dünya çok güzel.. Ve ölmeden önce bu güzelliklere şahit olmak istiyorum
22 Nisan 2014 Salı
Datça'nın havasını solumak..
Datça.. Duyduğum zaman bile beni hayallere daldıran, aklıma hemen taş evleri,değirmenleri, dar sokakları, rengarenk çiçekleri geliyor.. Sonrasında “burası gerçek mi?” diye kendi içsel sorgulamamı yaptırıyor :)
“Tanrı çok sevdiği kulunu uzun ömürlü olması için Datça yarımadasına gönderir”
demiş zat-ı muhterem..
Hatta Datça ile ilgili çeşitli efsaneler var. Bunlardan biri şöyle anlatılıyor; Çook çok eski zamanlarda Datça açıklarından geçen İspanyol korsanlar gemide bulunan cüzzam hastalarını Datça kıyılarına bırakıp ölüme terketmişler.. Ancak Datça’nın o eşsiz havası,suyu hastalıklarına iyi gelmiş ve hepsi burada iyileşmişler..Yine rivayete göre Emecik köyüne yerleşip burada kendilerine yeni bir hayat kurmuşlar. Ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama insan burada gerçek anlamda yenilendiğini hissediyor.
Eski Datça’ya adımınızı atar atmaz bambaşka bir dünya karşılıyor sizi.. İlk farkettiğiniz ya da benim ilk farkettiğim havası.. Hani mis gibi derler ya.. Aynen öyle. Buraya hapsolsam bir daha hiç ayrılmasam duygusu yarattı içimde..
Sokaklarda önce sağlı sollu el ürünlerinin sergilendiği tezgahlar karşılıyor. Ve direkt dikkatimi çeken bu sevimli elektrik kutusu :)
Sonrasında dar sokaklar. Bazı sokaklardaki ağaçlar gökyüzünü görmenizi engellercesine üzerinizi örtüyor.
Evler o kadar güzel ki..
Birden karşınıza Can Yücel’in evi çıkıyor.. Ev 1 yıl boyunca kapalı duruyor ve senede sadece bir gün 12 ağustosta ziyarete açılıyor.
Yani ölüm yıldönümünde..
Biz gittiğimizde ev kapalıydı, sadece kapısını görüntüleyebildim.
VASİYETNAME
Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı İstanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona,
Burası nispeten ucuzluk
Ortada kalma tehlikesi de yok
Hayır dua da istemez
Dediğim gibi beni Datça’ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda,
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ona..
Can Yücel’in evinden ayrılıp sokakları gezmeye devam ediyoruz. İnsan sindirerek gezmek istiyor burayı.. Her köşede ayrı bir güzellik barındırıyor içinde.. hapsolmak ve hiç ayrılmamak istiyorsunuz. Bizim gibi kalabalık ve trafikten bıkmış biri iseniz eğer, burası tam size göre..
Eski Datça’ya veda etmeye hazırlanırken sağ tarafta bir kahve ilişiyor gözümüze.. Burada bir kahve içip sonra yola çıkalım diyoruz. İçeride bizi Can baba karşılıyor yeniden.. Burası onun her zaman geldiği kahve imiş. Sahibi ile de iyi arkadaşlarmış.. Burada yarım kalan şarabı ve kullandığı bardağı sergileniyor.
Kahvenin sıcak bir havası var. Temiz ve güleryüzle karşılanıyorsunuz. Fiyatları da oldukça makul..
Yeni Datça'ya gitmeye fırsatımız olmadı.. Onu başka bir zamana erteledik.. Malum bu kadar gezdik, artık denizin tadını çıkartma zamanı.. Aracımızı Datça'nın muhteşem olduğunu düşündüğümüz koylarına doğru sürmeye başladık.. Ama o da ayrı bir yazı konusu..
Ruhunuzu yenileyebileceğiniz bir yer Datça.. arnavut kaldırımlı ve çiçeklerle bezeli dar sokakları, kuş cıvıltıları,sessizlik arıyorsanız doğru yerdesiniz.. Gelmelisiniz ;)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

















Hiç yorum yok:
Yorum Gönder